Pek çoğumuz için tarihi eserleri yemek hayatımıza son zamanlarda girmiş bir kavram olsa da Avrupa'da yüzyıllarca şifa bulmak için mumyalar yenmiş, ilaç ve daha fazlası olarak kullanılmıştır. Üstelik şifa bulmak için kan ve vücut parçaları tüketmek çok daha eski zamanlara dayanmaktadır.
Ateş ve ateş yakabilmek insanlığın ilerlemesindeki en önemli mihenk taşlarından biridir. Her istediğimizde tutuşturabildiğimiz bir ateş kaynağına sahip olmak ise insanlığın uzun süre ulaşmaya çalıştığı bir rahatlık olmuştur ve bu rahatlığa ancak 19'uncu yüzyılda her cepte, çantada taşıyabileceğimiz kibritin icadı ile ulaşılmıştır.
İnsanlığın telefon ve telgraf ile tanıştığı, demir yollarının yagınlaştığı, Charles Dickens ve Florance Nightingale'i insanlığa armağan eden Victoria Dönemi aynı zamanda hastalıklar, ölüm, hüzün ve yas ile harmanlanmıştı.Bu yıllarda hızla gelişmekte olan fotoğrafçılık dönemin kasvetli ruhu ile birleşince bugün baktıkça içimizi ürperten fotoğraf akımı post-mortem fotoğrafçılık doğdu.
Eve gelen her misafire ikram edilen, vitrinlerin başköşesindeki yerini yavaş yavaş yitirip sadece müdavimlerinin evlerinde bir kaç farklı esansı ile bulundurmaya başladığı kolonya, covid - 19 pandemisi ile birlikte eski ihtişamlı günlerine bir assolist edası ile dönüş yaptı. Fenalaştığımızda bileklerimize sürerek yardımını istediğimiz, pandemide imdadımıza yetişen bu kötü gün dostunun hayatımıza nasıl girdiğini hep birlikte görelim.
Bugün çocukların, yetişkinlerin hemen elinin altındaki tatlı bir atıştırmalık olan; eski zamanlarda orduların, donanmaların seferlerinin ne kadar süreceği hakkındaki kararlarını değiştirecek kadar öneme sahip kendisi küçük, etkisi büyük atıştırmalığın tarihine küçük bir pencere açıyoruz.