
Bisikletin Büyük Bir Patlama İle Başlayan Tarihi
Her şey büyük bir patlama ile başladı. Hayır, Big Bang’den söz etmiyorum. Bisikletin icadı da büyük bir patlama ile başladı. Tarih 15 Nisan 1815’i gösterdiğinde Endonezya’daki Tambora Yanardağı patladı. Hala insanlık tarihindek en büyük yanardağ patlaması olarak kabul edilen bu patlama öyle kuvvetli ve büyüktü ki yaklaşık 200 kilometreküp volkanik enkaz atmosfere saçıldı. Böylesi bir enkaz 100.000 kişilik bir stadyumu 100.000’den fazla kez doldurabilecek miktardadır.
Bu durum Dünya genelinde hava koşullarında çok büyük değişikliklere sebep oldu. Coğrafyacı Charles Lyell’in anlatımına göre “Gündüz (Endonezya’da) küllerin yol açtığı karanlık o kadar derindi ki, en karanlık gecede buna eşdeğer hiçbir şeye tanık olunmadı." 1816 yılı “yaz mevsiminin olmadığı yıl” olarak anıldı. Avrupa’da tüm yaz bulutların altında geçti. Güneşsiz yaz ve mevsim normallerinden soğuk geçen kış neticesinde ekinlerden verim alınamadı. Buna bağlı olarak gıda fiyatları arttı, açlık ve hastalıklar başladı. İnsanlar kendilerini besleyecek gıda bulamazken haliyle hayvanlarını da besleyemediler ve pek çoğu öldü. Buna atlar da dahildi.
Bisikletin ortaya çıkışı da atların epeyce azaldığı bu zor zamanda Alman Baron Karl von Drais’in atlar ya da başka hayvan gücüne dayanmadan gidebilecek insan gücü ile çalışan bir taşıt üretmek hayali ile başladı. Karl von Drais 1917 yılında Laufmaschine (koşu makinesi) ismi verilen, bugün küçük çocukların kullandığı pedalsız denge bisikletlerine benzer ilk bisikleti icat etti ve kısa zamanda Avrupa caddeleri bu bisiklet ile doldu.
1860’lı yıllara gelindiğinde ağırlıklı olarak Fransız mühendisler Drais’in tasarımını geliştirerek, ön tekerleklere pedal eklediler. Bunlar bugün anladığımız anlamda bisiklete benzer ilk modellerdi ancak sürüş zorluğu sebebi ile bu bisikletlere Boneshakers yani kemik çalkalayan da denmekteydi.
1870’lerde Eugène Meyer ve James Starley dengeyi arttırmak gayreti ile bisikletlere dev ön tekerlekler ekleyerek Penny-farthings (peni-çeyrek peni) denen bisikletleri icat ettiler. Bisikletin bu ismi almasının sebebi bu yıllarda tedavüldeki İngiliz bozuk paraları olan penny ve farthingin yan yana konulduklarında bisikletin tekerleklerindeki gibi bir boyut farkına sahip olmalarıydı. Bu bisiklet sürücüler arasında rekabetçi yarışları da körükledi ve 1870 ile 1880 arası yaygın olarak kullanıldı.
Ne var ki iki metreye yakın sele yüksekliği ile sürüş büyük bir çoğunluk için tehlike arz ediyordu. Bu durumu çözmek isteyen John Kemp Starley 1885 yılında eşit boyuttaki tekerlekler ve bisiklet zincirinin kullanıldığı bugün anladığımız anlamdaki bisiklet tasarımını gerçekleştirdi.
Aynı sene, 1885 yılı 31 Ağustos günü o dönem Osmanlı Devleti'nde yayınlanmakta olan Tarik Gazetesi’nin haberine göre “Mösyö İstefanis adında bir Amerikalı’nın velospid ile seyahat ve Dersâa’det’e muvasalatıyla buradan dahi hareket ettiğini yazmış idik. Ankara’dan yazıldığına göre mûmâ-ileyh İzmit’ten 5 günde şehr-i mezkûra muvasalat ve Vali Paşa hazretleri ile memûrin-i vilâyet ve binlerce ahali merkûmun hareketini temaşa etmişler ve merkûm kendisine yapılan rica üzerine 3 defa şose üzerinde velospid ile yürüyüp 1200 yarda mesafeyi 2 dakika 14 saniyede kat etmiştir. Merkûm bilahare vali paşa hazretleri ile memûrin-i vilâyetten veda idüp Yozgat’a mütevecciye-i azimet olmuş (yönüne gitmiş) andan dahi Sivas’a azimet etmiştir.” Böylece ülkemiz bisiklet ile tanışmış oldu. Ülkemizde “şeytan arabası” da denen bisiklete 1950’li yıllara kadar velospit denmekteydi. Bisikletler polis teşkilatından posta teşkilatına pek çok alanda kullanıldı. 1893 yılında Kuşdili Çayırı'nda ilk bisiklet yarışı düzenlendi. Bu yarışın kazananı bahçe etrafında 120 turu tamamlayan ilk kişi olacaktı.
Bisikletler açıcından dönüm noktası olan bir diğer gelişme ise 1888 yılında yaşandı. Oğlunun sürüşlerden sonra rahatsız olduğunu fark eden İrlandalı mucit John Boyd Dunlop mevcut katı lastiklerin içini daha konforlu bir sürüş için hava ile doldurma fikrini ortaya attı ve bu fikrin patentini aldı.
20’nci yüzyılın başlarında bisikletin popülaritesi günden güne artarken 1910’lu yıllarda otomobilin yaygınlaşması ile Amerika’da bisiklete olan ilgi gittikçe azaldı. Bisiklet vitesi de aynı yıllarda Fransa’da geliştirildi ancak Avrupa’nın bisiklet yarışlarında vites kullanımına izin vermesi 1930’ları buldu. Bu yıllardan sonra bisikletler her geçen yıl gelişmeye başladı; daha aerodinamik, hafif ve dayanıklı hale geldi. BMX ve dağ bisikletleri özellikle öne çıkıyordu. Dağ bisikletleri bisikletlerin asfalt zemini aşıp çok daha çeşitli arazilerde kullanılabilmesini sağlıyordu.
Hem fiziksel sağlık ve dayanıklılığa olan tartışmasız faydası hem de çevre dostu oluşuyla her geçen gün daha önemli hale gelen bisikletler zaman içerisinde çeşitli bisikletlerin unsurlarını birleştiren hibrit, kros, şehir bisikleti gibi yeni tasarımlarla karşımıza çıkmaktadır. Elektrikli bisikletler de sessizce yanımızdan geçip gitmeye çoktan başladı bile. Her ne kadar kesin sayısını bilmek pek mümkün değilse de bugün Dünya’da bir milyar adet bisiklet olduğu tahmin edilmektedir.