
Post-Mortem Fotoğrafçılık
Günümüzde fotoğraf ve fotoğrafçılık haber peşinde koşmayan çoğunluk için mutlu anları, en azından mutluymuşuz gibi göründüğümüz anları dondurup saklamak demek. Sıkça dile getirildiği gibi artık mutlu anları yaşamaktansa bir fotoğraf karesine hapsetmek daha önemli bir hal almış durumda. Peki belki bir daha gidemeyeceğimiz şehirlerin sokaklarında gezerken, doğum günlerini ve doğumları kutlarken, tekrar dönemeyeceğimiz mutlu bir günü ömrümüzce hatırlamak için telefonumuzun kamerasına bir an bile düşünmeden sarıldığımız gibi sevdiklerimizin aramızdaki son halinin de fotoğrafını çekip evimizin baş köşesine koymayı düşünür müyüz? Üstelik bahsettiğim halleri yaşarkenki son halleri değil.
64 seneye yakın süren hükümranlığı ile İngiltere tarihinde en uzun süre tahta kalan hükümdar olan ve biri hariç hepsi Avrupa monarşilerinin önemli kişileri ile evlenen 9 çocuğu sebebi ile “Avrupa’nın büyükannesi” lakabını alan Kraliçe Victoria, 19’uncu yüzyıl İngiltere’sine damga vurmuş ve bu dönem Victoria Dönemi olarak anılmıştır. Kraliçe Victoria’nın uzun süren hayatı ve hepsi yetişkinlik yaşına gelen çocukları ise maalesef Victoria Dönemi için bir istisnaydı. Çünkü modern tıp ve antibiyotik gibi ilaçların olmadığı bu dönemde ölüm hemen köşe başındaydı; evler sessiz katiller ile kuşatılmıştı. Dönemin çok popüler duvar kâğıdı rengi olan yeşil, zehirli olduğu bilinmeden bakır arsenit ile yapılıyor, oyuncaklar kurşunlu boya ile boyanıyor, incecik bele sahip olmak için sıktıkça sıkılan korseler ile kadınların iç organlarının yerleri değişiyor, hayvan derisinden yapılan emzikler kauçuk borular ile cam şişelere bağlanıp çocuklar için bir biberon, bakteriler içinse mükemmel bir ortam oluyordu. Öyle ki doğan her 3 çocuktan 1’i 5 yaşına gelemeden ölüyordu. Kadınlar için ortalama yaşam süresi 42, erkekler içinse 40 seneydi.
Evlerdeki sessiz katillerin yanı sıra difteri, tifüs ve kolera salgınları da yaygındı. 1861 yılında Kraliçe Victoria çok sevdiği eşi Prens Albert’ı kaybedince o güne kadar geleneksel olarak kabul edilen 2 yıllık yas tutma süresini apayrı bir noktaya taşıyarak, ömrünün kalan 40 yılı boyunca sürecek bir yas sürecine girdi ve son nefesine kadar sadece siyah giysiler giydi.
Ölümün kol gezdiği bu dönemde, Kraliçe’nin taşıdığı ruh halinin de etkisiyle Victoria dönemi insanları kendilerini memento mori yani ölümü hatırlatan şeyler ile sarıp sarmalıyordu. Fotoğraf teknolojisinin hızla ilerlediği 1839 yılında post-mortem fotoğraf derhal Victoria dönemi insanların yas sürecinin bir parçası oldu ve gittikçe yaygınlaştı. Bu atmosferde Victoria Dönemi insanları ölmüş yakınlarının fotoğrafını çekmekte hiçbir beis görmediği gibi sanki bugün alışageldiğimiz mutlu bir özel güne hazırlanır gibi hazırlanarak ölen yakınları ile fotoğraf çektirmekteydi ve buna post-mortem yani “ölümden sonra” fotoğrafçılığı denmekteydi.
Post-mortem fotoğraflar Victoria dönemi insanların ölüme duyduğu büyük merak ile fotoğrafçılığın mükemmel bir birleşimi haline geldi. “Mirrors with memories” yani anıları olan aynalar da denen bu fotoğraflar genellikle ölen insanların hayatları boyunca çekilmiş yegâne fotoğraflarıydı. Post-mortem fotoğrafçılarının sloganı “Gölgeyi koruyun, madde kaybolmadan evvel” idi.
Ancak bu fotoğraflar bir ölüye ait de olsa sanki hala yaşamdaymış gibi göstermeyi amaçlamaktaydı. “Mourning tableaux” yani ölüm tablosu olarak çevirebileceğimiz bu kompozisyonda ölülerin göz kapaklarına gözleri açıkmış gibi durması için göz çizmekten, çürümenin etkilerini gizlemek için yanaklara allık sürmeye kadar uygulanan değişik yöntemlerle ölmüş kişinin ailesi, sevdikleri hatta evcil hayvanları ile poz vermesi sağlanıyordu. Kimi zaman gözleri açıkmış gibi çizmektense ölümden hemen sonra, ölü katılığı başlamadan ölen kişinin gözleri açılıyordu ancak bu durumda havaya temas eden kornea kuruyarak korneada “tache noire” denen kırmızımsı bir turuncudan siyaha kadar değişen korkunç lekeler oluşuyordu. Bu fotoğrafların kiminde bir abla ölmüş kardeşinin elini tutarken bir diğerinde ölmüş bir anne çocuklarının ortasına oturtularak poz verdiriliyordu.
Bu dönemde ölümlerin çoğu evde gerçekleştiğinden fotoğraflar genellikle stüdyoda değil ölen kişinin evinde çekiliyor ve ölenin yakınları önünde fotoğraf çekilecek dekoru da hazırlıyordu. Nadiren de olsa baş destekleri ile ölülerin ayakta dururken fotoğrafları çekiliyordu ancak bu durum net bir fotoğraf çekilebilmesi için 1 buçuk dakika sabit durmayı gerektiren bir dönemde güçtü çünkü baş destekleri bu kadar uzun süre ölülerin ayakta durmasını sağlayamıyordu.
Bugün bakarken içimizi ürperten bu fotoğraflar Victoria Dönemi insanları için sevdiklerini hatırladıkları teselli sebepleriydi. Çoğunun fotoğrafla ilk tanışması olan post-mortem fotoğraflar bugünün mutlu anların tanıkları olan fotoğrafların neredeyse tam tersiydi ancak neticede bugün de o zaman da çekilen fotoğraflar özellikle kaybettiğimiz sevdiklerimize baktığımız buruk anılar ve teselli sebepleri.