
Dorian Gray’in Portresi – Oscar Wilde
Basil Hallward dönemin iyi sayılabilecek ressamlarından biridir. Bir gün Dorian Gray ile karşılaşır bu kişi onu çok etkiler ve portresini yapmak ister. Lord Henry bu tabloyu çok beğenir ve mutlaka sergide yer alması gerektiğini düşünür fakat Basil tablonun Dorian’a olan sevgisini yansıttığını düşünür, bu sebeple sergilemez ve yapmış olduğu tabloyu Dorian’a hediye eder. Dorian tabloda kendisini görünce aklına şu gelir: Kendi zamanla yaşlanacak, çirkinleşecek fakat portresi hep genç ve güzel kalacaktır. O an kendi kendine “Keşke portrem yaşlansa da ben genç kalsam!” der.
Ehhh, hayatta ne dilediğimize dikkat etmemiz gerekir çünkü o an için bize çok iyi bir şey gibi gelse de aslında hiç istemeyeceğimiz şeyler dileyebiliriz. Dorian Gray’in dileği de tam bu tür bir dilekti; portresi yaşlandı, kendisi genç kaldı. Dorian ise bundan hiç memnun olmadı.
Portresi artık Dorian günah işledikçe, hata yaptıkça çirkinleşmeye başladı. Onun yaptığı her kötülük portresine bir kara leke gibi yansıdı, Dorian ise bu görüntüye dayanamadı.
Dorian, herkes tarafından sevilen, övgüye layık görünen, beğenilen birisiydi fakat içinde kimsenin dışarıdan görmediği kötülükler barındırıyordu. Oscar Wilde, aslında bu eserinde kimsenin dıştan göründüğü gibi olmadığını bize sunmakta. Tıpkı kendisi bir suçlu gibi görünüp hapse düşse de aslında öyle olmayışı gibi… Şuan herkesin: Ne suçu, ne hapsi, neler oluyor? Dediğini duyar gibiyim.
Yazar Wilde, kitabı yazdığı dönemlerde toplumun ahlak anlayışı sonucu olarak cinsel yönelimleri sebebi ile yargılanıp iki yıl hapse mahkum edilmişti. Bu kitabı ise yargı sürecinde aleyhinde delil olarak gösterilen tek kitabıdır. Kendi içinde bulunduğu durumu hiç alakası olmayan bir konu ile aynı duyguları vererek yansıtışına kesinlikle hayran kaldım. Okuyun, okutturun!
Bu kitap adına söyleyebileceklerim bu kadar. Sağlıkla ve kitaplarla kalın!