
Gabriel García Márquez – Kırmızı Pazartesi
Kitap, Marquez’in çocukluğunun geçtiği kasabada işlenen bir namus cinayetini konu alıyor. Kasabada işleneceğini herkesin bildiği fakat engel olmadığı bir cinayet anlatılıyor.
Roman bizlere cinayetin ilk cümleden okurlara aktarılmasına rağmen sonunu merak içinde okuyacağımız bir kitap olduğunu vaad ediyor fakat durum ne yazık ki böyle değil. Kitap içerisinde tek bir ana olay var ve daha ilk cümlede okurlara aktarıldığı için ne yazık ki akıcı bir kitap diyemeyeceğim. Üstelik kitapta çok fazla karakter var ve bunlarla ilgili yeterli bilgi verilmediği için kafa karışıklığına sebep oluyor. Kitabın konu seçimi, hakkında ciltlerce kitap yazılacak kadar geniş tutulabilecekken, yazıyım bitsin havasında yazılan bir kitap, sebebi ise bilgi eksikliği. Yazar bu kitabı yazarken konuyu derinlemesine incelememiş, eğer biraz araştırırsanız kitabın o kasabadaki halkla röportaj yapılması sonucu yazıldığına ulaşabilirsiniz. Bu bir nevi kulaktan kulağa oyunu gibi de düşünülebilir aslında bilgilerin zamanla eksilip doğruluğunu kaybetmesi yani halkın sığ bilgisinin kurguyla bütünleştirilmeye çalışılıp, bütünleştirilememiş hali bu kitap. Acaba bir tek ben mi böyle düşünüyorum diye kitap hakkında yazılmış bazı yorumları da okudum, kitabın okurları kitabı çok sevenler ve hiç sevmeyenler olarak ikiye ayrılmış diyebilirim. Ben sanırım hiç sevmeyenlerdenim. Birde çok sık rastladığım bir olayla bu kitabın yorumlarında daha da çok rastladım. Kitap iyi bir yayın evinden çıkmış, ödül almış, yazarı iyi bir yazar, çeviri bir kitap diye kitabı sevmek zorunda değilsiniz. Hiç bilinmedik bir yayın evi tarafından, amatör bir yazar tarafından yazılsa hakkında bir çok eleştiri yapacağınız kitapları allayıp pullayıp pazarlamak yorumculara hiçbir şey kazandırmıyor. Buna da dikkat etmenizi rica ederek sözlerimi burada bitiriyorum.
Bu kitap adına söyleyeceklerim bu kadardı, sağlıkla ve kitaplarla kalın.