
Stefan Zweig-Satranç
Aslında kitabı okumaya başladığımda hiç ilgimi çekmemişti. Genelde Zweig dediğinizde aklınıza gelebilecek ilk kitap çoğu kişi için Satrançtır. Hal böyle olunca da beklentim çok yüksek bir biçimde okumaya başlamıştım.
Kitapta bir anlatıcımız var anlatıcımız bir satranç oyuncusu. Bir gemi yolculuğu yaparken satranç dünya şampiyonuyla aynı gemide olduğunu öğreniyor. Daha sonra şampiyonun hayat hikayesini öğreniyor ve bu şampiyonla konuşmak istiyor. Onunla bir diyaloğunun olabilmesi için de bir çaba içerisine giriyor. Daha sonra bu anlatıcımız ve gemideki diğer kişiler dünya şampiyonumuzla bir maç yapmayı başarıyorlar. Maçın maddi giderini sağlayan kişi zengin ve oldukça hırslı, sırf dünya şampiyonunu bir kez olsun yenebilmek için tüm servetini dökmeye hazır birisi. Sürekli yenilip bir rövanş daha isteyip yeni tur oynarken, maçın ortalarında bir yardımcımız geliyor. Herkes bu yardımcımızın satranç hakkında çok başarılı olduğunu düşünüyor çünkü yardımcımız 8 hamle ilerisini tahmin edip maçın berbere bitmesini sağlıyor. Fakat bu yardımcımız ısrarla senelerdir bir satranç taşına dahi dokunmadığını iddia ediyor. Şampiyonun umursamaz ve ukala tavrı gemideki herkesi rahatsız ediyor ve bu beraberliği sağlayan yardımcımızın onunla bir maç yapıp yenmesi için ısrar ediyorlar. Onu ikna etmek için giden anlatıcımıza yardımcı satrançta nasıl bu kadar yetenekli olduğunu uzunca anlatıyor. Aslında bu anlatımda işin birazcık daha psikoloji kısmına giriyoruz.
Eğer Zweig’ı araştırdıysanız Nazi işgaline dayanamayarak intihar ettiğini biliyorsunuzdur. Son yazdığı eseri satrançtı ve bu eserde de işgalin izlerine rastlıyoruz.
Kitabı okuyunca fark ediyorsunuz ki fiziksel işkenceden çok insana zarar veren şey aslında psikolojik işkencedir.
Kitabın sonunda anlatıcımız yardımcımızı ikna ediyor ve bir maç daha yapıyorlar, bu maçın sonunda neler olduğunu söylemeyeceğim kendiniz okuyun ve görün.
Bu kitap adına söyleyebileceklerim benden bu kadardı umarım yorumu beğenmişsinizdir.
Sağlıkla ve kitaplarla kalın.