İslamiyet Öncesi Türk Sanatında Hayvan Üslubu ve Sürekliliği

İslamiyet Öncesi Türk Sanatında Hayvan Üslubu ve Sürekliliği

GİRİŞ:

       
  İslamiyet öncesi Türk sanatında hayvan üslubu; farklı dini inanışlar, coğrafi şartlara göre gelişen yaşam tarzının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır.  Türkler, coğrafyalarının ve yaşam tarzlarının çerçevesinde dönemlerinin çok ötesinde eserler bırakmışlar, etnik yapının oluşmasından önceki devirlerde dahi hayvanları yaygın olarak tasvir etmişler ve bir üslup oluşturmaya çalışmışlardır. Gelişmesinin ve yaygınlaşmasının sebeplerinden en önemlisi avlanmanın Orta ve İç Asya’da kült sayılmasıydı. Bu tasvirler belki kimi zaman av esnasında korunmak için büyü yerine geçmiş, kimi zamanda savaşta başarı sağlamak için totem yerine kullanılmıştı.

    

  Türklerde Hayvanların Kültürel Olarak Önemi Ve Hayvan Üslubunun Sanata Dönüşmesi:

        Hayvanlara gücünden dolayı saygı duyulması ve kalıntılarını kötü ruhlara karşı kullanmak hayvan üslubunun oluşumuna ve sürekliliğini etkileyen en önemli etkenlerdendi. Vahşi ve yırtıcı hayvanlara duyulan korku, düşmanları alt edebilmeyi veya bu yırtıcı hayvanlardan korunabilmeyi, onların yerine geçebileceklerini hatta güçlerini kendilerine geçirebilme inancını doğurmuştu. Bu beklentiyi, toynaklı hayvanların yırtıcı hayvan saldırısına uğradığı tasvirlerde görmekteyiz.

      
        Hayvan biçimine girme teması, farklı çeşitlerde ve değişik özelliklerde Türkler arasında yaygın kullanılan bir tasvirdi. Bazen hayvan figürüne girmiş insan figürleri anlaşılamamaktadır. Bu tarz sahnelerde kazanan hayvanın başarı sağlamak isteyen insan olduğunu düşünebiliriz. Genellikle biçimine girilen hayvan; güçlü, yırtıcı dört ayaklı, güçsüz bir hayvanın biçimine girme; yırtıcı olmayan ve güçsüz hayvanlar ve kuşların biçimine girme olarak görülürdü. 

      
       Bu türdeki bir sanat anlayışının temeli totemizme dayanıyordu. Totemizmin esas düşüncesi, atalara tapmak ve bu tapınmanın sonucunda doğan şeye inanmaktı. Türkler hayvanlara da kutsiyet atfetmiştir bu da totemist olduklarının bir göstergesidir. Aynı zamanda bu dönemde Türklerin temel geçim kaynağı hayvancılıktı. Avladıkları hayvanlar dışında sürülerinde baktıkları hayvanlarla da beslenmişlerdir. Hayvanların, mitolojilerine ve ekonomilerine katkıları mimari ve sanatlarını da etkilemiştir. Arkeolojik kazılardan edindiğimiz bilgilere göre bazı hayvanların daha önemli olduğu görülür. Bu önemli hayvanları efsanelerde, destanlarda ve sanat eserlerinde görmekteyiz. 

                                  


     İslamiyet öncesi Türk sanatında, önemli yere sahip olan hayvan üslubuna ait motifler bazen gerçekçi bazen de stilize olarak tasvir edilmiştir. Estetiğe önem veren güçlü bir desen tasarımı barındıran bu üslup da hayvanlar bazen tek başına bazen de dinamik gruplar halinde tasvir ediliyordu. 
      Türklerin bazı hayvanları kurtarıcı, kahraman, dost, ata olarak görmesi bu üslubun gelişmesini sağlayan en önemli etkenlerdir. Efsanelere baktığımızda Türkler için en önemli hayvanlardan biri kurt olmuştur. Atalarının boz renkli bir kurt olduğuna inanmış ve hayvan-ata simgesi olarak görmüşlerdir. Kurt dışında; geyik, kartal, koyun, at, yırtıcı kuşlar, pars, kaplan, boğa, ejderha, keçi, kaplumbağa, balık başta olmak üzere daha bir sürü hayvan motifleri yer almaktadır bu üslubun içinde. Bunların bazılarına mitolojik, dini ve sosyokültürel olarak ele alalım. 
  

     
    KURT 
    Orta ve İç Asya’da yaşamını hayvancılıkla geçindiren toplulukların en çok korktuğu hayvanların başında kurt yer alır. Korkunun dışında fiziksel gücü sebebi ile de saygı duymuşlardır. Türkler kendi yaşam tarzı ile kurtlarınkini yakınlık görmüş ve yol göstericileri olmuştur. 
    
 Süleyman Eliyarov’un kurt adlandırmaları ile ilgili yaptığı araştırmalara örnek vermek gerekirse; Asya’daki birçok kavim ve birçok ismin ‘’Böri’’ (kurt) kelimesi ile başladığını görebiliriz. Üstünlük anlamının yanı sıra yer yüzündeki Tanrı’nın görünüşlerinden biri olarak da kabul edilir. Kutadgu Bilig eserinde Gök-börü hükümdar olarak kullanılmıştır, Türkler sürü lideri kurta da gök-börü derlerdi. Çin kaynaklarından ulaştığımız bilgilere göre Türk savaşçıların en iyilerine Kurt, hakanın askerlerine ise Bozkurt deniyordu. Erken devirler sonrası ata ve türeme sembollerinde de yer almıştır. Buna örnek en önemli eserlerden biri Göktürk Bugut abidesidir. Kurttan süt emen kabartma şeklindeki çocuk türeyiş efsanesini tasvir etmektedir.

 

 

      
                                         

Kurtlar renklerine bağlı olarak da çeşitli anlamlar ifade etmişlerdir. Ak kurt gökyüzünü; saflığı ve erdemi, Al kurt yeryüzünü; şiddeti, Kara kurt ise yeraltını yani kötülüğü temsil etmiş. 
İslamiyet’e geçiş ile diğer hayvanlar gibi kurtlarda kutsiyetlerini kaybetmiş olsa da yiğitlik ve güç sembolü olmaya devam etmiştir. 

AT
Türk kültürünün kendine has en önemli öğelerinden biri attır. İslamiyet öncesi ve sonrası Türklerin yaşam tarzında önemli bir yer oynamıştır. Türk resim sanatına da atın öneminin yansıdığını görüyoruz. İslamiyet öncesi atlar kurban olarak da kullanılıyordu, bu bilgilere Çin kaynaklarında da rastlanmıştır. Ayrıca bu kaynaklarda belirtilen beyaz atın seçilmesi; saflığı, ululuğu sembolize ettiğini bize yansıtmaktadır. 
Bahaeddin Ögel’e göre Türklerin yaşamı her dönemde avcılığa dayandığı için, hayvanları hep uğurlu ve kutsal olmalıdır ve buna göre beyaz at Gök tanrıya kurban edilmiş olabilir.
Orta ve İç Asya’da yapılan kazılarda oldukça fazla at kalıntılarına ulaşılmıştır. Kurganlara ölüyle birlikte atlarını da kurban edip birlikte gömüldüğü sonucuna ulaşabiliriz.
Tarihin en eski halısı olarak biline. Pazırık halısıdır. Tasvir edilen figürler arasında en ön planda olan attır. Halıda kök boyası kullanılmış, motifler; sarı, kırmızı ve gök renginde tasvir edilmiştir. Dokuma tekniği açısından Gördes-Türk düğümüne sahip olması açısından Türk halısı olduğu yüksek ihtimaldir. 

                    

Boğa-İnek-Öküz 
Türk sanatında boğa, inek, öküz figürleri İslamiyet öncesi ve sonrasında benzer olarak ele alınmıştır. Bunun yanı sıra bazı farklarda gözlenmektedir. 
Boğa ve inek cinsi hayvanlar İslamiyet öncesi dönemde Türklerde, tanrının ya da bir ruhun sembolü olan ‘’töz’’ sayılıyordu. Aynı zamanda Alplik (tözü) ongunu yani yiğitlik ve güç timsaliydi.
Göktürklerde hükümdarın yağlı ve iri bir boğa ile karşılaştırılması da hükümdarlık sembolü olarak kullanıldığını bize ifade ediyor.
Kotuz adı ile bilinen tüylü boğanın kuyruğu tuğ olarak kullanılıyordu. Egemenlik sembolü olan bu tuğlar devlet sembolü olarak da bilinmektedir. Ayrıca Uygurlar Çin’e kotuz kuyruğu satıyorlardı.

 
Yukarıda görülen Pazırık kurganlarından bir boğa figürü. Boynuzların tasvir edilişi, kuyruğunun kıvrılışı, gövdenin şekli ve üzerindeki işaretler tamamen bize Türk üslubunu anlatmaktadır. Hayvanların boynuz ve kuyruklarının bitkisel motif olarak gördüğümüz tasviri, İslamiyet sonrası Rumi motife kaynak oluşturduğunu görmekteyiz. 
İslamiyet’ten sonraki dönemde de boğa yiğitlik ve kuvvet sembolü olmaya devam etmiştir.

Kartal 
Türkler tarafından sonsuzluğun sembolü olan kartallar gökyüzünün hâkimi olarak görülüyordu. Avcı bir kuş olan kartal, Türklere avda yardımcı olarak da kullanılmıştır. Başka ülkelere hediye olarak gönderilmesi ile de bilinmektedir bunun sebebi ise hükümdarın gücünü sembolize etmesiydi. 
İyiliğin ve kötülüğün kartaldan geldiğine inanılırdı. Kartal hayvan-atadır, türeme sembolüdür. Kartallar çok değişik şekillerde tasvir edilirdi. Bazen çift başlı olarak tasvir edilen kartalın gözleri ya nokta şeklinde ya da yuvarlak olarak yapılıyordu. Kulaklı olarak tasvir edilen kartalların ise Türklere ait olduğu araştırmacılar tarafından belirtilmiştir. Hayvan mücadele sahnelerinde zaferi sembolize etmektedir. 
Pazırık kurganı kazılarında ağaçtan oyulmuş ağzında geyik kafası tutan kartal-girifon tasviri bulunmuştur. İslamiyet sonrasında da üç başlı kartal motiflerine rastlanmıştır.
                                    
                                      
                                

KEÇİ

Erken dönem Türk resim sanatında keçi motifi ile çok karşılaşmaktayız. Resimlerin Tanrı dağları civarında bile karşımıza çıkması sebebiyle zorlayıcı doğa şartlarının unsurları da ortaya çıkmıştır. Türkler, keçilerin zorlayıcı doğa şartlarında hayata tutunmalarını kutsamış ve saygı göstermişlerdir. Bu durumun sonucunda; taklit edip resmetmişler ve anlatıp aktarmışlardır. Aynı zamanda keçi; kolay avlanabilmesinden ötürü beslenmeyi ve korunmayı da sembolize eder. 
Erzurum’da bulunan Cunni dağında da kuyrukları dik keçi motifleri tespit edilmiştir. Önde giden terimini keçiler içinde kullanan Türkler kök sıfatını kurtlarda olduğu gibi keçilerde de kullanmışlardır. 
Dağ keçisi Türklerin en eski damgalarındandır; yüceliği, özgürlüğü, asaleti ve cesareti sembolize eder ve Türk kağanını da simgeler.
  
                                       

MİTOLOJİK CANLILAR

EJDERHA
 Türklerde ejderha motifi; birden çok hayvan uzvunun birleşmesi ile ve çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Türkler ejderha motifini Çin’den öğrenmiştir. Hunlar şehirlerine Ejderha adını vermişlerdir. 
  Baharı, yön olarak doğuyu, gök mavisini ve ağacı sembolize eder. Mevsim dönemleri ejderha ritüellerinin yapıldığı zamanlardır. Suyu, bolluğu ve bereketi de sembolize eder bu sebeple devlet bayraklarında da yerini alır. 
  Türklerde genellikle gözlerinden alev çıkan insani bir suratla tasvir edilmiştir. kertenkele ayaklı, yılanın gövdesi gibi pullu bir bedene sahiptir. Birden çok başa sahip olabilir ve bazı tasvirlerde pençe ve kanatlarla da görebiliriz. Büyük kuyruğa ve ağzından ateş püskürtme yeteneğine sahipti. Baharda gökyüzünde süzülür, sonbaharda ise yeraltına yaşardı. 

                                     

Sonuç 

İslamiyet öncesi Türkler, yaşadıkları coğrafyanın sebep olduğu; mücadele gerektiren hayat şartlarından ötürü, hayatta kalma içgüdüsü ve inanç birikimleri sonucu doğa ile iç içe bir sanat üslubu geliştirmişlerdir. Türklerin tarihin her evresinde kullandıkları tek motif hayvan motifi olmuştur. Kurban, ata, mücadele, totem ve daha bir sürü temalarda hayvan motifini değişik üsluplarda kullanmışlardır. Her hayvan kendi mitolojik ve sembolik anlamına sahiptir. Bu sebeple hepsini tek tek ele almak ve araştırmak gereklidir. Bu incelemede bir kısmına örneklerle değinilmiştir. Türklerin İslamiyet’e geçmesinden sonra değişimler görülse de hayvanlar o kadar kalıcı bir sanat ve kültür unsuru olmuşlardır ki günümüzde hala bu etkiyi ve motifleri; eğitim, bilim, siyaset, devlet ve daha başka birçok yerde kullanıyoruz. 

 

Kaynakça
Aslanapa, O (1989) Türk Sanatı
Emel, E (deneme) Tonga Alp-Er
Emel, E (1985) Kotuz, Türk Kozmolojisi
Bahaeddin Ögel Türk Kültür Tarihine Giriş, Türk Mitolojisi
Yaşar Çoruhlu Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, İslamiyet’ten önceki Türk Sanatında Hayvan Mücadele Sahneleri, Şamanizm’de Biçim Değiştirme 
Ekineker O. (1996) Türklerde Hayvan Kültü 
Hatice Aksu, Rumi Motifin Kökeni