Küçüklüğümden beri duygularımı yazarak ifade ediyorum. Özellikle ahenkli cümleler kurmak hoşuma gidiyor. Bu yüzden kendimi bildim bileli şiirle uğraşıyorum. En büyük amaçlarımdan biri insanlara ulaşabilmek ve bunun için burdayım. Merhaba "artpendium" okuyucuları ben Murathan. Şimdilik 19 yaşımdayım.
Uzak diyarların birinde bir kız yaşarmış. Güzelliği dillere destan buğday tenli, yaz güneşi gibi sarı saçları olan bir Kürt kızıymış bu kız. Ve bir de ona yürekten sevdalı toprak varmış. Bir vakit mutlu mesut yaşarlarken şimdilerde toprak yediği ayazın acısını çeker olmuş. Onca harmana rağmen yeni bir bahar için ekilmeyip nadasa bırakılışının, bu kara kışa terk edilişinin nedenini aramış. Ama bir türlü bulamamış. Bağrından koparıp verdiği bir buket papatyanın kabul edilmeyişi ile hüzünlenen toprak her ne kadar kendisinin ve çevresindekilerin gözyaşları ile yeşermeye çalışsa da can suyu eksik kalan bedeninin çatlamasına ve ona hatıra kalan 4 yıllık ağacın yapraklarının dökülmesine engel olamamış. Tüm olanlara rağmen toprağın yaşadığı bunca şeyden Kürt kızının haberi yokmuş belki de umrunda değilmiş toprağın nasıl olduğu. Günlerden bir gün toprak; onu ziyarete gelen esmer, yanık sesli bir çocukla dertleşirken bir kaç dize dökülmüş dilinden. Bakalım ne demiş Kürt kızına bizim toprak.
Pek çok el vardır kalem tutan. Aşkı için şiir yazan. Ve pek çok aşık vardır dertsiz başına dert açan. Tüm aşıklardır bu yola baş koyan. Nice aşıklar bu yolda bülbül olmuş şakımış, nice hayatlar aşkından divane olmuş yaşamış. Kimileri çöllerde bir bedevî olmuş, meczupluktan mecnunluğa ermiş; kimileri de sevdiği için yol açmış, dağları delmiş. Peki aşkın kendisi midir bunları yaptıran, yoksa aşık mıdır aşkı için bunları yapan. Gelin birlikte bakalım, ne demiş mahlası "Mülaki" olan.
Nice aşklar vardır ki artık tüm dünyanın ortak kültürü olmuştur. Ve her anlatının odak noktası o âşıklar arasındaki iletişimdir. Ya iletişim olmasaydı? Aşk denen şey var olabilir miydi? İnsan susarken de âşık olabilir mi ya da insan gözleriyle de aşkı bekleyebilir mi? Bu şiirde de böyle bir âşıka konuk oluyoruz.
Bir sonsuzlukta hayal edin kendinizi. Alabildiğine boşluk ve kestiremediğiniz mesafeler... Yalnız siz ve size ait düşünceler ceplerinizde... İşte ömürlerinin çoğunu böyle geçirir denizciler. Bazen hırçın bir oğlan bazense durgun ve sevimli bir kız çocuğu olur deniz. Tüm bunlar içinde en zoru da gecenin karanlığında ay ışığı altında kendinle başbaşa kalmaktır. Bu şiirde de aşık bir denizciye konuk oluyoruz.
İnsanlık... Yer kürenin amansız ve acımasız hakimi. Var olduğu günden beri diğer canlılardan farklı özellikleri ile dikkat çekiyordu. Keşfetme ve icat etme becerileri bu zorlu koşullarda onu hayatta tutan yegâne özelliklerinden sadece birkaçıydı. Zaman geçtikçe olay ve olguları anlamlandırma yeteneğini kazanan homo sapiens soyut kavramları somutlaştırmaya, bağlantı kurmaya ve bunları değerlendirmeye başladı. İşte insanlığın ilk düşünceleri emekleme döneminde de olsa bu şekilde ortaya çıkmıştı.
Taşı toprağı altın İstanbul... Tarihî dokusu, kültürü ve tüm sanat dallarına konu oluşuyla Beyoğlu... İşte tam da bu noktada soğuk şubat gecelerinden birinde tüm o hengameden uzak sessiz ve sakin bir vakitte içimizi ısıtan çayla beraber Beyoğlu sahilinde bir gezintiye çıkıyoruz bu şiirimizle.