Felsefe: 101

Felsefe: 101

İnsanlık... Yer kürenin amansız ve acımasız hakimi. Var olduğu günden beri diğer canlılardan farklı özellikleri ile dikkat çekiyordu. Keşfetme ve icat etme becerileri bu zorlu koşullarda onu hayatta tutan yegâne özelliklerinden sadece birkaçıydı. Zaman geçtikçe olay ve olguları anlamlandırma yeteneğini kazanan homo sapiens soyut kavramları somutlaştırmaya, bağlantı kurmaya ve bunları değerlendirmeye başladı. İşte insanlığın ilk düşünceleri emekleme döneminde de olsa bu şekilde ortaya çıkmıştı.

Yerleşik hayata geçiş ve tarımın gelişimi ile türümüz vaktini bir önceki nesle göre çok daha verimli kullanabiliyor, tarım ve genel işlerin dışında kalan zamanını düşünmeye hatta üretmeye harcayabiliyordu. Çevreyi gözlemleyen sapienslerin doğa ananın dinamiklerini anlamlandırma çabası onları farklı düşünsel yollara sürüklüyor hatta gün geçtikçe farklı fikirlerin sentezinden de yeni düşünce yöntemleri ve metotları ortaya çıkarmalarını sağlıyordu. Tüm bu olanlar ışığında birikimselliğin yanı sıra sistematikleşerek de ilerleyen beyin fırtınaları çok uzun zaman sonra tümdengelim, tümevarım gibi kavramları da içerisinde barındıran, geniş kültür coğrafyalarına yayılmış bir ekol haline gelecekti. İlk olarak Antik Yunan medeniyetlerinde ortaya çıkan bu durum gelişiminde ve dönüşümünde ilerledikçe uygun koşulların da sağlanması ile farklı etnik gruplar arasında da yayılmaya başladı.

Peki ya bu durum neden ilk olarak Antik Yunan medeniyetleri arasında baş gösterdi? Tabii bu durumun birçok sebebi olduğu gibi bunlardan en önemli olanı dönemin bilgi ve kültür merkezlerinden birinin Atina olmasıydı. Çünkü Atina coğrafi konumu ve yapısı gereği kültürel akışın yoğun olduğu bir noktada bulunmaktaydı. Neredeyse iki kıtanın bağlantı noktası oluyor oluşu, denizcilik faaliyetlerinin ve ticaretin yoğun bir şekilde gerçekleşmesi ayrıca halkının da refah düzeyinin yüksek olması mukabilinde özgür düşünce ortamının sağlanıyor oluşu gelişimin ve değişimin öncü merkezi olmasında büyük rol oynadı.

Tüm bu optimum şartlar altında büyümekle birlikte dallanan düşünme ve yorumlama eylemi artık bir aktiviteden çok bir bilime evrilmeye başlamıştı. Bu farkındalığı yaşayan Yunanlılar duruma “bilgelik sevgisi” ya da “hikmet arayışı” anlamına gelen philosophia yani felsefe adını koydular. Felsefe biliminin ilk öncüleri de yine bu coğrafyadan çıktı.

Felsefenin babası olarak kabul gören matematikçi ve astronom Miletli Thales bu coğrafyanın yetiştirdiği düşünürlerdendir. Zamanla bu düşünür kavramı da yerini her türlü bilimsel araştırmayı yürüten kişi anlamına da gelecek şekilde filozof kelimesine bırakmıştır. Thales’ in ardından Anaksimandros ve Anaksimenes de bu yapının oluşumunda rol oynamıştır. Sonralarında ise Herakleitos, Pisagor, Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflarında katkılarıyla çeşitli dallara ayrılan felsefe farklı konuların farklı düşünce yapıları ile ele alındığı bir noktaya gelmeye başladı. Ardından günümüzde de çok sık duyduğumuz felsefi dallar temellendi. Bunlar: metafizik, epistemoloji ve aksiyolojdir. Bu temeller üzerine kurulu olan yapıda kendi görüş ve düşüncelerini ortaya koyan filozoflar bu seferde birbirine bağımlı ya da bağımsız, destekler ya da karşı çıkar biçimde çeşitli düşünsel akımlar ortaya koydular. Bunlardan birkaçı: varoluşçuluk, idealizm, pragmatizm, perennializmdir. Filozoflar geçmişten günümüze kadar yaşanan vakit içerisinde ister bilerek ister bilmeyerek de olsa bu düşünsel akımlardan faydalanarak yazının başında da bahsettiğimiz o ilk düşüncelerin emeklediği dönemden itibaren yaptıkları tüm faaliyetlerinde bu akımları kullanarak ilerlemiş ve felsefenin aslında özü olan soru sorma eylemini gerçekleştirmişlerdir.

Ölçülü bir soru sorma eylemi felsefenin dallarından birine fayda sağlamalı ve düşünsel akımlardan biri içerisinde yer almalıdır. Çünkü soru sormak felsefenin odak noktasıdır. Tüm bağdaştırmalar, somutlamalar ve değerlendirmeler bir ilk soru ile başlar ve üstüne yeni cevapların getirdiği sorular ile katlanarak ilerler. Bu sorular çok farklı konular için soruluyor olabilir. Örneğin “İlk madde nedir?”” İnsan neden vardır?” “Ahlak veya etik evrensel midir?” gibi sorular her ne kadar bağımsız sorular olarak gözükse de gün geçtikçe ve yeni cevaplar oluştukça kesişimler artacak ayrıca bağlantılı hale geleceklerdir. Bu farklı soru ve cevapların sonucunda felsefenin çeşitleri ortaya çıkıyor. Bunlardan birkaçı şunlardır: ahlak, estetik, hukuk, din, bilgi, varlık, siyaset... İşte bu zengin çeşitlilik içerisinde birçok görüş oluşmuş, dünyaya fayda sağlayan çeşitli amaç ve görevler üstlenen pek çok filozof yetişmiştir. Hepsine yer vermeye gerçekten vaktimiz yetmez lakin yukarıda saydıklarımızın dışında Edmund Husserl, Friedrich Nietzsche, Karl Marx, Hegel, Jean-Jacques Rousseau, John Locke, René Descartes, Immanuel Kant, Spinoza gibi geçmişte yaşamış çok değerli filozoflar ve geçmişin ötesinde günümüzde ya da çok yakın bir vakitte yaşamış Jacques Derrida, Jean-François Lyotard, Jean-Paul Sartre, Ludwig Wittgenstein, Michel Foucault, Roland Barthes gibi fevkalâde kıymetli isimler de felsefe bilimine yoğun katkılarda bulunmuşlardır.

Sonuç olarak insanlık var olduğu ve düşünmeyi, soru sormayı terk etmediği sürece yeni düşünsel akımlar ortaya çıkacak, felsefenin birkaç çeşidi daha oluşacak ve kim bilir felsefenin temel dallarına bir yenisi daha eklenecek. İşte kabaca insanlık ve onun eylemlerinin sonuçları bu şekilde günümüz felsefesini oluşturuyor, geliştiriyor ayrıca dönüştürüyor. Sizce tüm bunlar insanın merakı ve soru sorma kabiliyetinin yanı sıra soyut kavramları anlayabilmesinin ürünü müdür yoksa fizik yasaları gibi bir olgu olan felsefenin zaten keşfedilmeyi bekleyen bir doğası olmasından mı kaynaklanıyordur? Fikirlerinizi ve yorumlarınızı dört gözle bekliyor olacağım.

Sevgili “ARTPENDİUM” okuyucuları bendeniz Murathan Çalışkan. Topluluktaki ilk yazım olan “FELSEFE: 101” ile karşınızdayım. Umuyorum ki bu çatı altında daha çok yazılar paylaşacağım. Hepsinde en mutlu, en huzurlu ve en sağlıklı şekilde tekrardan buluşmak dileğiyle. Şimdilik hoşça kalın.

~Murathan ÇALIŞKAN~

^Mülaki^

 

 

Murathan Çalışkan

Küçüklüğümden beri duygularımı yazarak ifade ediyorum. Özellikle ahenkli cümleler kurmak hoşuma gidiyor. Bu yüzden kendimi bildim bileli şiirle uğraşıyorum. En büyük amaçlarımdan biri insanlara ulaşabilmek ve bunun için burdayım. Merhaba "artpendium" okuyucuları ben Murathan. Şimdilik 19 yaşımdayım.