
Stoacılık "Mutluluğun Anahtarı"
Antik Çağ Yunan felsefesinde Helenestik dönem olarak adlandırılan dönemin; Kinizm, Sofizm, Pisagorculuk ve Platonizm ile birlikte en önemli ve en ses getiren felsefe akımlarından biridir Stoacılık. Yunan Filozof Kıbrıslı Zenon’un kurucusu olarak bilindiği Stoacılık okulunda Zenon stoacılık felsefesini; akıl, bilgi, doğal düzen ve ölümün sürekli akılda tutulması gerekliliği üzerinde temellendirir. Bu akım adını ise Yunanca’da ‘’sundurma’’ anlamına gelen stoa kelimesinden alır. Çünkü Zenon öğrencilerine derslerini bir sundurmada vermektedir. Erken dönem Stoacılık dönemi olarak adlandırılan Zenon döneminde ve ondan sonraki dönemde Cicero, Genç Seneca, Marcus Aurelius ve Epiktetos gibi düşünce ve söylemleri günümüze kadar ulaşan, Stoacılık felsefesini benimsemiş filozof ve düşünürler bu okulun gelişmesinde büyük pay sahibi olmuşlardır.
Stoacılar da düşüncelerini oluştururken; doğal düzen, erdem, etik, ahlak, ölüm ve mutluluk gibi kavramların üzerinde durmuşlar ve felsefi düşüncelerinin temellerini oluştururken insanın temel amacının mutluluk olması gerektiğinden ve bu mutluluğa ulaşmak için de doğaya uygun hayatlar yaşanılması zorunluluğundan bahsetmişlerdir. Öte yandan stoacılık geliştikçe mantığın kuşatıcı koruması ve etik kavramının verimli şekilde üretilmesi konuları odak noktası haline gelmiştir. Onlara göre insanlar din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın tek bir eksende ‘’ dünya vatandaşı ‘’ olarak adlandırılmalıdır ve dünya vatandaşları da mutluluk için hiçbir dış koşula bağlı olmamalıdırlar. Bu mutluluğun yegane yolu olarak ise dürüst ve adil yaşamlar sürüp aklımızı kullanarak hayatın kişiye verdiğini kabul etme gerekliliğini göstermişlerdir. Dünya vatandaşlığı düşüncesinin getirdiği bir diğer çıkarım ise köleliğin reddidir. İşte tam da bu noktada Stoacılar köleliği doğal ve kaçınılmaz bir kavram olarak gören Aristocu düşünceden ayrılırlar. Stoacılar köleliği kesin bir dille reddeder ve bu reddedişi de kutsal ve yüce bir irade tarafından herkese eşit şekilde verilmiş olan aklı kullanabilme yetisinden yola çıkarak tüm insanların eşit olduğu fikrine dayandırırlar.
Stoacılar uzun uğraşlar neticesinde çalışmalarını 3 temel prensip altında yürütmeye başlarlar. Bunlar; Algı prensibi, (etrafımızdaki dünyayı algılama biçimimiz) eylem prensibi, (aldığımız kararları eyleme dökme şeklimiz) ve irade prensibi (değiştirebileceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz şeylerin - kontrol alanı - ayrımını yapabilme ve mutluluğumuzu bu irade üzerinde temellendirme) olarak ifade edilebilir. Bu 3 prensipten yola çıkarak stoacılar algı prensibi ile akli niteliklerimizi, eylem prensibi ile hareketlerimizi doğru yönetebilmeyi ve irade prensibiyle ise her şeyle başa çıkabilecek niteliğe sahip olabilme gücünü kendimizde bulabileceğimizi ifade ederler. Onlara göre aslında hayatlarımızdaki görevlerimiz çok basittir. Yapmamız gereken tek şey sorunları tespit edip onların hangileri üzerinde gücümüz olduğunu bilecek yetiye sahip olarak birbirinden ayrıştırma becerisine haiz olabilmektir. Diğer taraftan bakacak olursak şu an yaşamakta olduğumuz dünya Atina meydanındaki renkli sundurmadan, Roma meydanından ve bahçelerinden tamamen farklı görünebilir. Bazılarımız yoğun stres altında, bazılarımı yaşamın getirdiği kaosla, bazılarımız ise bağımlılıklarla, aşk acılarıyla ya da bitmek tükenmek bilmeyen can sıkıntılarıyla uğraşıyor olabilir. İşte tam da bu noktada stoacılar için temel görüş olan Memento Mori felsefesi devreye girmektedir.
Stoacılar yaşamın iniş çıkışlarının farkındalığına sahip olmakla beraber yaşamın getirdiği inişlere serinkanlı ve bilinçli bir yaklaşım gösterirler. Bunların yaşamın doğal akışının bir parçası olduğunu bilirler. Fakat kimi zaman insanın bu inişlere katlanamayacağı, zorluklarla başa çıkamayacağı anlar olabilir diye düşünürler ve tam da bu noktada intiharı meşru bir ölüm şekli olarak görürler. Onlara göre yaşam bir sahnedir ve rolünün tamamladığını düşünen kişinin en acısız bir şekilde yaşamına son vererek sahneden inmesi gerekmektedir. Bu düşünceye sahip olan birçok tanınmış Stoacı da yaşamlarına intihar ederek son vermişlerdir. Ölüm konusuna bu bakış açısıyla yaklaşan Stoacıları aslında bu düşünceye yine Memento Mori felsefesi götürür. Latince ‘’ fani olduğunu hatırla ‘’ , ‘’ bir gün öleceğinin unutma’’ ve ‘’ şimdi yaşa ‘’ gibi anlamlara gelen Memento Mori tabirini ünlü Stoacı Marcus Aurelius tüm hayatı boyunca aklından çıkarmamıştır. Hatta bu sözleri ara ara kulağına fısıldaması için birini de görevlendirmiştir. Peki ya ölümü sürekli akılda tutarak yaşamak Stoacıların dediği gibi insana daha mutlu bir yaşam mı sunar yoksa Spinoza ve Nietzsche felsefelerinde olduğu gibi ölüm her zaman kötü bir karşılaşma mıdır ?
Bir insanın hayatında başına gelebilecek son kötü şey ölümdür belki de. Buna karşı hazırlıklı olmak, insan ömrünün sınırlı olduğunun farkına varmak ve zamanını kendi ve sevdikleri için Memento Mori felsefesi ekseninde en verimli şekilde kullanabilmek gerekmektedir. İnsan çoğu zaman, zamanın sınırsız olduğu yanılgısına kapılır. Memonto Mori insanı bu yanılgıdan kurtarıp hayatı ölümün gerçekliğinin farkında olarak daha yaşanılası kılmayı ve olumsuzluklardan etkilenmemeyi öğretir. Aynı zamanda insanı yanılgılardan da korur. Boş uğraşları, gereksiz hüzünleri, anlamsız ilişkileri ve geçip giden zamanın değerini anlayabilmeyi kolaylaştırır. Bu sebeplerle stoacılık günümüzde de güncelliğini koruyan çok önemli bir felsefi akımıdır. Son olarak ‘’ Eğer aradığınız şey özgürlük ise arzularınızı sınırlayın. Başkalarına dayalı her şeyden uzak durun. Yoksa her zaman yardım edilemez bir köle olarak kalırsınız.